2011 - Şampiyonlar Ligine girdiğimiz sene
2011'in ilk aylarına bakınca, 2011'in Türk interneti için en önemli sene olduğu belli oluyor. Günün birinde, geriye dönüp baktığımızda, Şampiyonlar Ligine girdiğimiz sene buymuş diyeceğiz.
Nereyi okusam, hep Türkiye. En önemli bloglar, en büyük araştırma şirketleri, yatırımcıların blogları... Hepsinin yazdığı aynı "ey yatırımcı, Türkiye'de yatırımın yoksa, yatırımcı değilsin" Kimle konuşsam, yine aynısı. Herkes Türkiye'den bahsediyor. Eskiden tanıdığım, Türkiye'den nefret ettiğini bildiğim şirket sahipleri veya yatırımcılar bile... Belki Jeff Bezos'un bile aklından geçiyordur, Türkiye diye ...
Bir Alman kız arkadaşım arıyor ve Berlin'de nerede türkçe öğrenebileceğini soruyor. Açıkcası aklıma biryer gelmiyor. Neden diye soruyorum... Önümüzdeki senelerde Istanbul'a taşınıp burada çalışmak istediğini söylüyor. Şaşkınlıktan yine birşey söyleyemiyorum. Böyle birşey ben daha hiç duymadım. Daha üç sene önce herkes "Istanbul'da yaşanır mı" diye soruyordu. Şimdi kendileri yaşamak istiyor. Türkiye'nin imajı artık değişti. Kendiside değişti. Alman Spiegel dergisi bile Türkiye'den bahsederken olumlu yazıyor. Burası yeni Türkiye.
Internete geri dönelim. Türkiye'nin kaplan olduğu bir dünyada, sektörün olumlu etkilenmemesi mümkün değil. Birde elimizde iki tane 100 M USD üstü "deal" var artık. GittiGidiyor ve Markafoni... İkiside Türk interneti için milat. Gerisi gelecek. Bundan sonra 100 M altı bir değerleme bizlere heyecan vermeyecek. Göreceksiniz. Geçen hafta gördük zaten.
Üç sene sonra bir milyar dolar sınırlarına ulaşacağız. Bugünden üç sene sonrasına kadar daha çok yeni şirket ortaya çıkacak ve roket hızıyla büyüyecekler. Bunların hepsi yeni kuşak girişimcilerden kurulmuş olacak. Artık sektör de kabuk değiştiriyor. Birinci kuşak girişimciler emekliye ayrılmaya başladı. Bu kuşak kendi işlerini daha Türkiye'de bir avuç internet kullanıcısı varken kuranlar. Sabır ile sektörün ve şirketlerinin büyümesini yönetenler. Onlar olmasa bizler burada olmazdık diye düşünüyorum. Yeni kuşak internet girişimcilerinin en büyük farkı düşünme yapıları: Herşey daha hızlı olmalı diyen, yatırım alarak işe başlayan, hemen pazarlamaya para harcayan, yurt dışı ile ilişkilerini güçlü tutan... Markafoni, Peak Games, Trendyol, Grupanya, Grupfoni ve benzerleri ikinci kuşak girişimcilerin kurduğu şirketlerin sadece bir kaç örneği. Kendi alanlarında gittikçe güçleniyorlar.
Şampiyonlar Ligine girdikte, Şampiyonluğu almak için ne yapmalıyız diye soracak olursanız... Türk internet sektörü olarak her oyuncu kendi işini iyi yapsın yeter. Kendimizi olduğumuz gibi tanıtalım, ilişkilerimizi iyi tutalım, işimizi doğru yapalım - gerisi zaten gelecektir. Özel olarak yapmamız gereken birşey yok. Zaten yatırım ayağı tamamen yabancıların ellerinde (ki global bir ekonomide bunun hiç bir sakıncası yok).
Yapmamamız gerekenler :) - Mezun olmadığınız okulların ünvanlarını kullanmayın. Bu özellikle MBA eğitimi için geçerli. Özellikle de doğu kıyısındaki Ivy league üniversitelerinden. - Yapmadığınız ciroları yaptık demeyin (Geçenlerde bir sunumda gördüm. 2010'da 70 M USD yaptık diyen bir özel alışveriş klubü var) - Pazar lideri olmadan pazar lideriyiz demeyin (ya da işi garantiye almak için 250 M USD ciro yapın) - Melek yatırımcı olmadan melek yatırımcı derneği kurmayın - Kendinize "Türkiye'nin en başarılı melek yatırımcısı" demeyin (hele sunumlarınıza hiç yazmayın). İsminizi açıklasalar, insanlar sizi sadece sektörden tanıdıkları bir şirket yöneticisinin/sahibinin kocası olarak bilirler. Son olarak Emre Kurttepe'liyi kutlamak istiyorum. Tiger'dan sonra KPCB gibi önde gelen bir Venture Capital şirketini Türkiye'ye getirdiği için. Trendyol'a ve ekibine hayırlı olsun.