Girişimcilikten sonra ne geliyor?
Ölümden sonra ne oluyormuş gibi bir başlık… Herkes nasıl girişimci olunduğunu merak ediyor. Girişimcilik Vakfı’nda girişimcilik anlatılıyor, hikayeler dinleniyor. Her çıktığım konuşmada mutlaka nasıl girişimci olduğumu soruyorlar. Bu soruyu herkese soruyorlar. Ama bugün girişimcilikten sonra ne oluyor konusuna biraz el atmak istiyorum. Önce biraz kavramları netleştireyim: Bir kez girişimci, hep girişimci diyebiliriz ama benim "girişimcilikten sonra" dediğim girişimcinin girişimini sattığı an ve sonrası oluyor.
Önce dünyaya bakalım. Girişimcilikten emekli olmak diye bir kavram yok. Ama genelde ilk girişimini sattıktan sonra en azından bir süre için girişimcilik dönemi bitmiş sayılıyor.
ABD ve Avrupa’da girişimini satan girişimci öncelikle iyi bir şeyler yapmaya çalışıyor: Bunun modern ismi “give back”. Bulunduğu topluma uygun bir şekilde… ABD’li charity dinner’lara katılıyor. Almanlar sessizce ve kimseye duyurmadan kendi köyündeki bir STK’ya yardım ediyor. Arapların topluma geri vermeleri yine bir başka oluyor. İyi bir şeyler yapmanın arkasındaki olay toplumdan aldığımızı topluma geri vermek.
Sonra bu girişimcilerin çok büyük bir bölümünün yeniden bir girişim kurduğunu gözlemliyoruz. Elon Musk Paypal’den aldığı parayla iki futbol kulübü, beş yat ve bir uçak alabileceğine biraz dinlendikten sonra hemen Tesla yatırmını gerçekleştirip, ardından Solarcity ve SpaceX işlerine girdiğini görüyoruz. Reid Hofmann’a baktığımızda Paypal sonrası Linkedin işine girdiğini vs vs görüyoruz. Benim şahsen tanıdığım, çok daha ufak çapta girişimcilerin de aynı şekilde hareket ettiğini görüyorum. Çok daha ufak çapta derken, yanlış anlaşılmasın – hepsi 100 milyon dolar ve üstü şahsi serveti olan girişimcilerden bahsediyorum. Second time founder oluyorlar. Bunu çok sistematik bir şekilde görebiliyoruz.
Girişimcilerin bir bölümü maddi olarak son derece bağımsız olmasına rağmen, bir yerde işe girip, çalışmaya başlıyor. Tabii tercih edilen şirketler Google, McKinsey veya Facebook gibi şirketler oluyor ve özel görevler üstleniyorlar.
Başka görülen bir gelişme ise girişim sonrası dönemde girişimcilerin çok büyük şirketlerde Bağımsız Yönetim Kurulu üyesi olmaları. Kendi yatırım yaptıkları şirketlerden bahsetmiyorum. NASDAQ veya NYSE’deki milyarlık şirketlerin Yönetim Kuruluna davet ediliyorlar. Bu ciddi bir takdir olarak görülüyor.
Üniversitelere öğretim görevlisi olarak katılan var, belki bir spor takımı kuran oluyor, çok azı yazar oluyor. Ama bir büyük bölümü de yatırımcı oluyor. Aslında yapabileceğiniz en kebap iş: Girişimi satmışsınız. Deli gibi paranız var. Herkes size bir nazik davranıyor. İlk günler farkında olsanız bile, bir gün bu dalkavukluğa inanmak istediğinizden inanmaya başlıyorsunuz. Aynaya bakmasanız, kendinizi ceylan zannedeceksiniz. Ve tabii eskisi kadar çok çalışmak istemiyorsunuz. Yapmanız gereken tek şey, mesela bir yatırım ağına üye olmak ve aylık toplantılarda odaya girişimci girdiğinde ciddi bir şekilde girişimciyi süzmek. Ay pardon, aslında ben dünyayı anlatıyordum değil mi? Fark etmeden Türkiye’ye kaymışım.
Dönelim dünyadaki yatırımcıya. Girişimci olduktan sonra yatırımcı olmak mantıklı bir fikir. Özellikle kendi alanınızdaki girişimler için. Bunu ya melek yatırımcı olarak yapabilirsiniz. Veya bir fona GP diye kısaltılan yönetici ortak olarak katılabilirsiniz. Marc Andreesen veya Ben Horowitz bu tarz yatırımcıların en popüler örnekleri. Silikon vadisinde en büyük VC şirketlerinde eski girişimcilerle tanışmak mümkün. Reid Hofmann’da bugün Greylock Partners’da. Veya Oliver Samwer önce girişimciydi. Şimdi çok kuvvetli bir yatırımcı kimliği var.
Uzun lafın kısası, yurtdışında girişimcilik sonrası ne geliyor derseniz, genelde ikinci bir girişim ve / veya yatırımcı dönemi geliyor. Mutlaka topluma aldığınızı iade etmeye çalışıyorsunuz. Girişimcilerin bir bölümü ise bir yerde çalışmaya başlıyor, Yönetim Kurullarında aktif oluyor veya üniversitede öğretim üyesi oluyor. Tek tük spor kulübü kuranları görüyoruz. Çok ender kendini emekliye ayırmış girişimci var.
Ülkemize gelirsek, yazacak çok şey var ama benim yazmam gerekli değil. Yukarıdaki örneklerin bir bölümünü ülkemizde de görmek mümkün. Bizdeki futbol tutkusu yeni kapılar açıyor. Türk girişimcisinin her yöne de gittiğini görebiliyoruz. "Second time founder" olan var, genç yaşta emekli olan var.
Girişimcilik virüsünü bir kez kapınca, devam ediyoruz. Bunun yayılması için elimizden gelen tüm çabaları gösteriyoruz. Bu önemli - özellikle Türkiye gibi bir ülke için önemli. Girişimcilik eğitimden sonra yarattığı istihdam, teknoloji ve katma değerleriyle ülkenin gidişatına ciddi katkı katan bir boyut.
****
Girişimci olmakla aklıma gelen:
"Su kaynarken patatesi yumuşatır ama yumurtayı sertleştirir. Önemli olan içinde bulunduğumuz ülke değil, ne olduğumuzdur"