Karanlık odadaki siyah kedi
Büyük bir değişimin ortasındayız. Her şey dijital dünyaya kaymaya başladı. Dünya'nın çeşitli ülkelerinde geleceğin toplumuna yönelik hazırlıklar sürerken, biz hala erken seçim ve siyasi partilerin kısır döngüleriyle uğraşıyoruz. Bugün yapacağımız bir yatırımın, seneler sonra bizlere geri dönüşü oluyor. Bugün geleceğimize yatırım yapmadığımızda, ileride durum daha vahim olacak.
Hayatımızın heryerinde internet teknolojileri hakim. Yola çıkmadan internetten rotayı çıkarmak, hemen bir email göndermek, bir kitap ısmarlamak, bir uçak bileti satın almak, ders sonuçlarına bakmak, internet üzerinden bir sohbete dalmak, biriyle tanışmak, Facebook üzerinden resim yüklemek, Dropbox ile tüm dosyalarınızı heryerden ulaşılabilir hale getirmek ve nice benzerleri. Bu listenin sonu yok. Ve her gün yeni şeyler ekleniyor. On sene sonra hayatımızın içinde nasıl olacağını tahmin etmek zor değil.
İnternet bizden sonraki kuşaklar için elektrik gibi bir olay olacak: Her zaman, her yerde ulaşılabilen bir teknoloji. Hayatın olmazsa, olmazlarından biri yani.
Türkiye’nin önünde hala bir fırsat penceresi var. Seçimimiz çok basit. Ya kendimiz için bu fırsatı nasıl aktif yönlendireceğimizi belirleyeceğiz veya teknolojinin önünde rüzgar gibi sürüklenen bir toplum olacağız (veya olmaya devam edeceğiz). Bu fırsatı kaçırırsak, bir daha yeniden böyle bir fırsat penceresi ne zaman açılır, bilemiyorum. En azından bizim gibi ülkelere bir daha zor açılır.
Yapmamız gerekenler:
"Fikir çok, para yok" - Sermayenin güçlenmesi gerek
İnternet teknolojileri araştırma / geliştirme (ArGe) demek. Bunun için sermaye gerekiyor. Belki onbin kişiden biri şans eseri birşeyler geliştiriyor ama teknoloji dediğimiz alanda çok daha yatırım gerekiyor. Sadece eTicaret’ten bahsetmiyorum. İnternet’in her türlü alanından bahsediyoruz. Türkiye’nin bu konuda alt yapısı çok zayıf. Sadece erken aşama internete yatırım yapan dört - beş tane Venture Capital şirketi var. Melek yatırımcı deseniz belki 300 kişi çıkar. Melek yatırım ağlarının son senelerde sayısı arttı ama melek yatırımcı sayısı hala çok ufak kalınca, ağların sayısı çok bir önem arzetmiyor. Bizim ihtiyacımız olan sayılar çok daha yüksek. 20-30 tane Venture Capital şirketine daha ihtiyacımız var. Belki 500 ve daha fazla Melek Yatırımcı olması gerekiyor. Bunun herkes farkında. Bireysel Katılım Sermayesi (BKS) başlığı altında melek yatırımcılığı desteklemek için çıkan destek yasası muhtemelen dünya’daki en gelişmiş destek paketi. Sadece internet teknolojileri için değil tabii ama çok büyük bir adım atıldı. Bu yoldan devam etmeliyiz.
Girişimcilik olmadan ülke gelişmiyor
Sermaye tarafımızı genişletirken, girişimci tarafına da aynı şekilde ağırlık vermemiz gerekiyor. Girişimcilik olmadan internet anlamında bir gelişme kaydedilmesi mümkün değil. Daha doğrusu internet teknolojilerinin gelişmesi hep girişimcilik ile olmuş. Girişimcilik maalesef destek yasalarıyla olacak birşey değil. Daha uzun bir dönem içinde üniversite eğitimi (belki hatta liseden itibaren) içine yerleştirmemiz gereken bir unsur. Burada girişimciliğin ne olduğunu ve ne olmadığını iyi anlatmamız gerekiyor. Bu süreci hızlandırmak başarı hikayelerini paylaşmakla olabilir. Rol modeli olabilecek herkesin bu görevi üstlenmesi lazım. Schumpeter tarzı bir “creative destruction” ortamının yaratılması gerekiyor. Sermaye konusunda devletin atabileceği adımlar varken, girişimciliği geliştirmede devlet temsilcilerinin de eli kolu biraz bağlı oluyor. Bunu girişimcilerin ve girişimciliğe inanan herkesin kendilerinin ele alması gerektiğine inanıyorum. Girişimcilik Vakfı, Endeavor ve girişimciliği destekleyen nice diğer STK’ya da özellikle ihtiyacımız var.
Exit olmazsa, sermaye girişi olmuyor
Teknoloji demek eğer sermaye girişine bağlıysa, sermayenin girmesi ise aynı oranda değer yaratma ve sermayeyi yatıranın “muradına ermesi” ile de çok alakalı. Yani exit konusunun ciddi bir önemi var. Mesela neden 2011 senesi eTicaret anlamında altın sene diye Türk internet tarihine geçti? Çünkü o sene Gittigidiyor ve Markafoni’nin yabancı ortaklıkları gerçekleşti. Birdenbire kurulan yeni şirketler, yurtdışından düzinelerce gelen yatırımcılar, Dünya’nın heryerinde göğsümüzü kabartan yazılar bu nedenle çıktı. Yani bir exit’in olabileceğine inanınca, hem sermaye tarafında hemde girişimci tarafında tüm süreç ciddi bir şekilde hızlandı. Exit önemli bir boyut. Bunu göz ardı etmemek lazım. Bu senenin yıldızı ise Yemeksepeti oldu. Hepimiz gurur duyduk, hepimiz heyecanlandık. Yabancılar bile heyecanlandı. Bu yoldan devam etmeliyiz. Artık ilk bir milyar dolarlık bir Türk şirketinin exit'ine bence az kaldı. Önümüzdeki iki senede bunu görebiliriz.
Daha fazla sermayenin aktığı bir teknoloji sektörü istiyorsak , o zaman bir yapısal exit olanağı sunmamız lazım. Borsa İstanbul bu anlamda büyük bir adım atmış oldu: Özel Pazar'ın açılması bence büyük bir vizyonun bir parçası . Hızlı büyüyen teknoloji şirketlerini içine alacak bir borsa birimi oluşmuş oldu. Şu an girişimciler ve yatırımcılar Özel Pazar ile tanışma devrindeler ama yakında oranın dengelerinin oturmuş olacağından eminim.
Devlet ve Girişim Sermayesi: MİT neden girişim sermayesini kullanmasın?
Devletin kendini internet teknolojileri anlamında yeniden sorgulaması doğru olabilir. eDevlet ve benzeri yapılar ile tabii ki çok değerli bir adımlar atıldı. Ama benim nacizane tavsiyem, bazı devlet kurumlarının daha bu alanda geniş bir yapılanmaya gitmesi. Bir örnek vermek istiyorum: In-Q-Tel'i biliyor musunuz? Muhtemelen duymadınız. CİA'nın yatırım kolu. Çok uzun bir süredir bir girişim sermayesi şirketi (Venture Capital) kıvamında yatırımlar yapıyor. 37 milyon dolar ile başlatılmış ve kuruluşundan bu yana 150'nin üstünde şirkete ve teknolojiye yatırım yapmış. Devletin emniyet, istihbarat veya benzeri hassas teknolojileri ile ilgili her alana yatırım yapılmış. Yani yeni gelişmeler yakından izlenmiş, Zeitgeist'ın nabzı tutulmuş ve devletin teknolojik gelişmeden kopmaması sağlanmış. Birde desteklenen teknolojiler ülke yararına sonuçlar göstermiş, örneğin In-Q-Tel'in yatırımları arasında Keyhole şirketi vardı. Daha sonra Google'a satıldı ve Google Earth teknolojisinin bel kemiğini oluşturdu.Türkiye'de aynısını MİT yapabilir. Bu belki ilk bakışta garip gelebilir ama Türkiye'de de ileri teknolojilere yatırım yapan şirketler var. MİT ufak bir bütçe ayırsa - mesela 10 milyon dolar (In-Q-Tel 37 M dolar ile başlamış) ve bir yatırım komitesi kursa... Bu komitede hem MİT'ten, hemde özel sektörden uzmanlar beraber yatırımlar hakkında karar verse. Tüm yatırımlar seffaf olsa, yani isteyen kurum veya birey MİT'in nereye yatırım yaptığını görse... Aslında çok basit bir yapı, dünyada tüm Girişim Sermayesi şirketlerinin çalıştığı yapının uygulanması. Ne kadar çok yeniliğin buradan çıkacağını tahmin etmek istemiyorum. Hem Türkiye'deki teknoloji gelişimine katkısı olacaktır, hem de devlet tarafında bu alana yeniliğin yanında olmasını sağlayacaktır.
Eğitim olmadan uzun vadeli gelişme olmuyor
Yukarıda girişimciliği üniversite ve lise gençlerinin bilincine sokmaktan bahsederken, öğretmenlerimizi unutmamamız lazım. Bazı zaman çok zor şartlar altında görev alan ve bu görevi büyük bir idealizm ile yerine getiren öğretmenlerin dijital anlamda kendilerine olan özgüvenlerini kuvvetlendirmek lazım. Yeni teknolojilerle onların da eğitilmesi gerekiyor ki, bu bakış açısını okullara taşıyabilsinler, öğrencilerine aktarabilsinler. Bence öğretmenlerin dijital teknolojilere ve dijital ekonomiye hakimiyeti ne kadar fazla olursa, öğrencilerimiz o kadar kuvvetleneceklerdir. Öğrencileri ileride karşılarına çıkabilecek dijital mesleklere hazırlmakta bunun kapsamında olmalı.
Herşey vizyon ile başlıyor...
İnternet teknolojilerinin hayatımızı değiştirdiği, bu teknoloji şirketlerinin hepsinin girişimciler tarafından hayata geçirildiğini bir daha hatırlayalım. Burada bir sektör oluşuyor, daha doğrusu mevcut sektörleri değiştiren bir yapı oluşuyor. Bu yapılanmayı sadece desteklememiz değil, yönlendirmemiz gerektiğine inanıyorum. Mesela en yetenekli insanların İstanbul'a gelip, burada çalışmasını veya işini kurmasına teşvik vermeyeliyiz. Bugün bir yabancı çalışanınız varsa, vay halinize. Bu süreçlerin kolaylaştırılması gerekiyor. Aynı şekilde yabancı girişimcilerin İstanbul'da şirket kurmasını daha cazip bir hale getirmemiz gerekiyor. Soundcloud'un kurucuları İsveçli olmalarına rağmen, şirketlerini Berlin'e taşımışlardı - nedeni ise orada oluşturulan start-up çevresiydi.
Bir yabancı çalışanı nasıl hızlı bir şekilde entegre ve motive etmek önemliyse, bir o kadar çok da beyin göçünü tersine çevirmek olmalı. Dijital sektördeki şirketlerin yerli veya yabancı olsun, her türlü bilgi sahibi insana çabuk ulaşmaları gerekiyor. Yoksa gelişme olmayacak ve sonuç olarak Türkiye bu yönde hızlı gelişmeyecek.
Onun dışında bilgi güvenliği, şahsi bilgilerin güvence altında olması, devletin bu alanda yaptığının seffaf olması, Türk "best practice"'lerin oluşturulması, İstanbul'un bir teknoloji cazibe merkezi haline gelmesi (ve markalaşması ("Digital Bosporus"), Türkiye çapında dijital forumların kurulması, üniversitelerde dijital Ar-Ge merkezlerinin kurulması gibi konularımız daha var.
***
"Eğer her şey kontrol altında gidiyorsa, yeterince hızlı gitmiyorsunuz demektir" (Mario Andretti, F1 pilotu)